Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eroğlu, Beykent Üniversitesinde konuşma yaptı
24 Şubat 2011 Perşembe Saat 21:02

Eroğlu, Beykent Üniversitesinde konuşma yaptı

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs konusunun milli bir dava olduğunu her zaman vurguladığını ve vurgulamaya devam edeceğine ifade ederek, “Kıbrıs konusu milli bir davamızdır, yani milletin topyekün davasıdır. Eğer bu perspektifi, bu

Eroğlu, bu konudaki açıklamayı bugün Beykent Üniversitesi’nde düzenlenen “Kuzey Kıbrıs’taki Gelişmeler ve Beklentiler” konulu konferansta yaptı.

Derviş Eroğlu konuşmasına 1997 yılında kurulan Beykent Üniversitesi’nin her geçen gün biraz daha fazla geliştiğini duymak, izlemek ve bugün üniversitede olmaktan mutluluk duyduğunu söyleyerek başladı.

Eroğlu, Kıbrıs konusundaki gelişmelere geçmeden önce  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilere değinerek, tüm dünyaya ve Türkiye’ye bazı mesajlar vermek istediğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, milletin topyekün milli bir davası olan Kıbrıs konusunun milletin bütününün çıkarlarını ilgilendirdiği bir konu olduğu için milli bir dava olduğuna işaret etti.

Kıbrıs Türk halkının Türk milletinin kopmaz bir parçası olduğuna işaret eden Eroğlu, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs adasını Yunan yapmak, Anadolu ile ilgili emellerini gerçekleştirmek için önemli bir adım atmak üzere harekete geçince sorun başladığını anlattı.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı ile Kıbrıs Türk halkının yeniden doğduğunu, 15 Kasım 1983’te gururla kendi devletini kurduğunu ancak sorunun bitmesini, Türk varlığının adada kalıcılaşmasını istemeyenlerin engellemesi nedeniyle hala ne bir anlaşma yapılabildiğini, ne de devletin hak ettiği noktaya ulaşmasının sağlandığını söyledi.

“UZUN SOLUKLU MÜCADELE  VE SABIR İSTER…”

Eroğlu, bu durumun  Kıbrıs Türk halkı için sıkıntılar yarattığına ve yaratmaya devam ettiğine işaret ederek, “Ama bilmeliyiz ki milli davaların istenen şekilde sonuçlanması uzun soluklu mücadele ve sabır ister” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı  Derviş Eroğlu, tarihsel süreç içinde Türkiye-KKTC ilişkisine bakışını özetledikten sonra devam ettiği konuşmasında, son günlerde Kıbrıs konusunun bazı istenmeyen olaylar ve açıklamalar nedeniyle yeniden Türkiye kamuoyunda tartışılmaya başlaması nedeniyle Kıbrıs davasının dünden bugüne nasıl geldiğini ana başlıklar halinde aktarmak istediğini söyledi.

Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının varoluş ve özgürlük mücadelesinin 1878’de Ada’nın İngilizler tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden alınmasından sonra başladığını hatırlatarak, 1821’de  Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başlatılan isyan başarılı olunca Yunanlıların yayılmacı bir politika izlemeye yöneldiğini belirtti.

Eroğlu, Osmanlı döneminde bazı isyanlar çıkaran Ada’daki Rumların Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra niyetlerini daha açıkça ortaya koymaya başladığını anımsatarak, Yunanistan’ın Kıbrıs’ın kendilerine verilmesini ilk kez 1928’de İngiltere’den resmen isteğini anlattı.

Konuşmasına “Bunun öncesinde ise 1921 yılında Ada’da Kilise’nin önderliğinde ilk plebisit yani referandum yapılarak Ada’nın Yunanistan’a ilhakı  (ENOSİS)  kararı alındı” diye devam eden Cumhurbaşkanı Eroğlu, “İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ‘Oniki Ada’ olarak bilinen adalar grubunun 1947 Paris Antlaşmasıyla galip devletlerin  yanında yer alan Yunanistan’a verilmesinden sonra Yunanistan ‘megali idea’ doğrultusunda Kıbrıs’ta da hakimiyet kurma yollarını yeniden aramaya başladı” ifadesini kullandı.

Eroğlu, “1950 yılında kilise ve bugün Güney Kıbrıs’ta iktidarda olan Rum Komünist AKEL Partisi ikinci plebisiti yaptırarak,  yine Enosis kararlı aldırmışlardır.  1 Nisan 1955’te ise EOKA Örgütü kurularak silahlı mücadele ile Ada’nın Yunanistan’a bağlanması hedeflenmiştir” dedi.

Yaşanan tüm süreçte Kıbrıs Türk halkının durmadığına, direndiğine işaret ederek, Türkiye’deki kurtuluş savaşının Kıbrıs’tan heyecanla izlendiğini söyleyen Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının (Türkiye) Kurtuluş Savaşı’na maddi ve manevi destek verme gayreti içinde olduğunun gazete haberleriyle de sabit olduğunu kaydetti.

Eroğlu, Çanakkale Savaşı’nda esir alınarak Kıbrıs’ta tutsak edilenlerin kurtulması için önemli mücadeleler verildiğine işaret ederek, “Çanakkale esirlerinin kaçarak Anadolu’ya geri dönmelerine yardım eden bazı Türkler İngilizler tarafından hapse atıldı” dedi.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 1930 yılında Milli Cephe Partisi kurulduğuna dikkat çekerek, aynı yılın mayıs ayında Milli Kongre toplanarak çok önemli kararlar aldığını hatırlattı.

Kıbrıslı Türklerin 1942’de Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) ile yeni bir oluşuma gittiğini ifade eden Eroğlu, “Bugün adının yanlış olduğunu çok rahatlıkla söyleyebildiğimiz bu kuruluştan sonra, 1944 yılında Özgürlük Mücadelemizin Lideri Doktor Fazıl Küçük ismi Milli Parti  olarak bilinen Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi’ni kurdu” dedi.

Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının 1948 ve 1949 yıllarında Ada’nın Yunanistan’a ilhak edilmemesi için mitingler düzenlediğini,  1949’da dönemin aydınlarından Mustafa Necati Özkan tarafından Kıbrıs Türk Birliği Partisi’nin yaşama geçirildiğini, aynı yıl büyük bir adım atılarak Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun oluşturularak bunun başına Rauf Denktaş’ın getirildiğini söyledi.

“Bütün bu süreç boyunca Atatürk ilkeleri gönüllü olarak izlendi ve Vakıflar İdaresi yönetiminin İngilizlerden geri alınması için yoğun mücadeleler verildi. 9 Eylül Cephesi, Karaçete, Volkan gibi örgütler kurularak İngilizlerle-Rumlara karşı ufak çaplı silahlı mücadeleler de verildi. Nihayet 1957’de  Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu” diye konuşan Eroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“1958’de ise Türk Mukavemet Teşkilatı’nın başına ilk kez Anavatan Türkiye’den bir komutanımız, rahmetlik Ali Conan ya da bizce bilinen ismi ile Rıza Vuruşkan atandı ve milli davada ciddi bir köprü kuruldu.”


KIBRIS KONUSU TÜRKİYE’DE  İLK KEZ 22’İNCİ HÜKÜMETİN PROGRAMINDA YER ALDI…

Eroğlu, TMT’nin başlıca hedefleri arasında Ada’nın Yunanistan’ın eline geçmesini engellemek ve Türkiye ile ilişkileri en iyi noktaya taşımak olduğuna işaret ederek, Türkiye’de Kıbrıs konusu ilk defa Adnan Menderes tarafından 9 Aralık 1955 tarihinde kurulan 22’inci  Hükümet’in programında “milletimizin üzerinde büyük bir hassasiyetle durmakta olduğu Kıbrıs meselesi” ifadesiyle yer aldığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Adnan Menderes başkanlığında 25 Kasım 1957 tarihinde kurulan  Hükümet’in programında da Kıbrıs konusunun “millî dava” olarak tanımlandığını ifade ederek, “Daha sonra kurulan birçok hükümetin programında ve TBMM’nin konu hakkında kabul ettiği kararlarda ve bildirilerde ‘millî dava’ kavramına yer verilmiştir” dedi.

Konuşmasına “neden ‘milli dava’…Bir kere daha sorguluyor ve yanıtını veriyorum” diye devam eden Eroğlu, bilim insanları, araştırmacı ve yazarların bunu açıklarken sıraladığı gerekçeleri kendisi de özetle şöyle sıraladı:

“Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs’la tarihi bağları vardır. 1571’den 1878’e dek tam 307 yıl Adayı idare etmiştir. Ada’da ciddi bir Türk nüfusu ve toprağı vardır. Türkiye’nin Güney sahillerinden 70 kilometre güneyde yer alan Kıbrıs adası stratejik ve jeopolitik bakımdan Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Kıbrıs Adası Türkiye’nin  güvenliği ve bölgesinde etkili rol oynayabilme yeteneği ile doğrudan ilgilidir. Tarihsel süreç göstermektedir ki Osmanlı İmparatorluğu dahil bölgede etkin olmak isteyen tüm devletler Kıbrıs’ı elinde bulundurmak istemiştir. Bir taraftan ABD ve İngiltere, diğer taraftan Rusya ve Avrupa Birliği kendi çıkarları için Kıbrıs’la çok yakından ilgilidirler. Son gelişmeler göstermiştir ki Kıbrıs adasının çevresinde petrol ve doğal gaz vardır.”

“1958’DEN BERİ MİLLİ DAVA ANLAYIŞIYLA KIBRIS’TA VERİLEN MÜCADELE BAŞARILI OLDU…”

Cumhurbaşkanı Eroğlu, 1958’den itibaren milli dava anlayışıyla Kıbrıs’ta verilen mücadelenin başarılı olduğunu vurgulayarak, 1960’ta Kıbrıs Türklerin kurucu ortak olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki yerlerini aldığını söyledi.

“Türkiye Kıbrıs Türkü’nün  varoluş mücadelesini desteklemek suretiyle aynı zamanda Ada ile ilgili kendi çıkarlarını korumuş oldu” diyen Eroğlu, Kıbrıs Türklerinin 21 Aralık 1963’te yine saldırıya uğradığı ve o tarihten itibaren Rum-Yunan ortak tehdit ve saldırılarına karşı 11 yıl feragat, fedakârlık ve kahramanlıkla direndiğini hatırlattı.

Eroğlu, bu tarihten itibaren genç bir doktor olarak bu davanın resmen içinde olduğunu, hala olmaya devam ettiğini ifade ederek, “Öğrencilik yıllarımı saymıyorum” ifadesini kullandı.

Konuşmasına, “Kıbrıs Türkü bu direnişiyle  hem Ada’daki varlığını  korudu, hem de Türkiye’nin güçlü bir askeri varlıkla Kıbrıs’a çıkmasını sağladı. 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile yepyeni ve aydınlık bir dönem başladı” diye sürdüren Eroğlu, özetle şöyle dedi.

“Oluşan yeni coğrafyada Anavatan Türkiye’nin desteği ile önemli ilerlemeler sağlandı ve Rum-Yunan ikilisinin adil bir antlaşmaya yanaşmaması nedeniyle 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu… Tabii bunun öncesinde 1968 yılında Kıbrıs Türk Yönetimi’nin kurulduğunu, 1975 yılında da bir iyi niyet göstergesi olarak Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurduğumuzu da anımsatmamda fayda var. Kıbrıs konusundaki ilk görüşmeler 1968 yılında başladı. 1974’e gelinceye kadar birkaç sefer uzlaşamaya yanaşılsa da ENOSİS yolundan dönmek istemeyen ve geçen sürenin yararlarına olduğuna inanan Makarios anlaşma yapılmasını hep engelledi.”

Eroğlu, 1974’ten sonra da müzakere masasına oturulduğunu ve 1975’te Nüfus Mübadelesi anlaşması, 1977’de Denktaş-Makarios, 1979’da Denktaş-Kiprianu Doruk Antlaşmaları imzalandığını anlatarak, tüm bu görüşme ve anlaşmaların hedefinin Kıbrıs’ta iki kesimli federal bir ortaklık devleti kurmak olduğunu ancak, Rum tarafının sahip olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti unvanı  ve Enosis ülküsünden uzaklaşmadığı için bu anlaşmalardan da bir sonuç çıkmadığını söyledi.

“1983’te devletimizi ilan ettikten sonra  bizi tanımak isteyenler oldu ama biz birleşmeye açık bir Devlet ilanı yaptığımızdan ve görüşme masasına oturacağımızı ilan ettiğimizden dolayı tanınma konusunu ileri götüremedik” diye konuşan Eroğlu, 29 Mart 1986’da dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın adını taşıyan bir plan ortaya konulduğunu hatırlattı.

Derviş Eroğlu, kendisinin bu dönemde başbakan olduğunu, planın bazı önemli tavizler içermesine rağmen o dönemki KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a Çankaya’dan “ siz kabul ediniz, eğer Rumlar kabul etmezse devletinizin tanınması gündeme gelecek” denildiği için Plan’ın partisi ve Cumhuriyet Meclisi’nde benimsenmesini sağladığını söyledi.

“Ama olmadı. Rumlar Planı reddetmesine rağmen verilen sözler yerine getirilmedi” diye konuşan Eroğlu, bir süre durgunluk yaşandıktan sonra Rumların 1990 yılında tek yanlı Avrupa Birliği (AB) üyeliği için müracaatta bulunduğunu ve aynı yıl iki taraf arasındaki görüşmelerin yeniden başladığını hatırlattı.

Eroğlu, 18 Haziran 1992’de dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali’nin adını taşıyan “Fikirler Demeti”nin masaya konulduğunu, buna bir harita eklendiğini, bu haritaya göre çok sayıda yerleşim biriminin Rumlara geri verilmesi gerektiğini anlatarak, “Harita ve egemenlikle ilgili itirazlarımıza rağmen fikirler dizisinin büyük bölümünü kabul ettiğimizi ortaya koyduk. 100 paragraftan 91’ini kabul ettik, 9’unu görüşmeye hazır olduğumuzu bildirdik” dedi.

Bu iyi niyete karşın Rumların federe birim olarak kalsa dahi Kıbrıs Türk tarafını kendine ait bir idaresi olması, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamı dahil Fikirler Dizisi’nin önemli birçok yönüne itiraz ettiğini anlatan Eroğlu, “Buna rağmen sonuçta biz uzlaşmaz olarak suçlandık” ifadesini kullandı.

“Rum  tarafında  yapılan  Şubat 1993 Başkanlık  seçimlerini Fikirler  Dizisine  karşı çıkarak kazanan Klerides   iş   başına   gelir   gelmez   Fikirler    Dizisi'ni    müzakere etmeyeceğini, esas tercihlerinin AB üyeliği yönündeki çabalarını  yoğunlaştırmak olduğunu   açıkladı” diyen Eroğlu, şöyle konuştu:

“Nitekim  bundan sonra,  Rumların  AB   üyeliği   yönündeki gayretlerini,  Yunanistan'ın  da  yardımıyla geliştirmeye  başladıkları  tarihsel bir vak’a olarak karşımıza çıkar. 1993 Mayıs ayından itibaren ise müzakereler BM Genel Sekreteri'nin önerdiği   Güven Arttırıcı    Önlemler    (GAÖ)    paketi   üzerinde   odaklanır.  1995’de Türkiye ile AB arasında gümrük birliğine gidilirken Rum tarafına da AB’ye adaylık statüsü vermesiyle birlikte Rumlar tamamen AB üyeliğine odaklanmaya başladı.”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 1999 yılının sonunda görüşmelerin yeniden başladığını; aynı yılın aralık ayında Rum tarafının AB’ye üyelik görüşmelerinin başlatılmasına, Türkiye’ye ise AB’ye aday ülke sıfatı verilmesine karar verildiğini hatırlatarak, bu tarihten sonra aracılı görüşmelerin başladığını söyledi.

Eroğlu, 2002 Ocak ayı ortalarında ise  tüm  konuların masada  olacağı, her şey  kabul   edilene  kadar   hiçbir şeyin kabul edilmeyeceği anlayışıyla kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar görüşmelere devam edilmesinin kararlaştırıldığını anlatarak, bu çerçevede 16 Ocak 2002’de doğrudan görüşmelerin başladığını, bunun 26 Eylül 2002’ye kadar devam ettiğini belirtti.

“Yine bir sonuç alınamadı, çünkü Rum tarafı 1960 ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hala devam ettiği iddiasından hareketle Türk tarafını, bir Anayasa değişikliği egzersizi vasıtasıyla bu ‘Cumhuriyete’ dahil etmeye yönelik anlayışını sürdürdü. Sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafları New York’a çağırdı ve orada görüşmeler yapıldı.

11 Kasım 2002 tarihinde ise dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ile dönemin Rum lideri Glafkos  Klerides’e ‘Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli’ adlı (sonradan Annan Planı olarak anılan) belge sunuldu.”

Kendisinin bu denemde Hükümet’te bulunduğunu, planın tümünü görüşmeye hazır olduklarını açıkladıklarını, ancak Birleşmiş Milletlerin  “ufak tefek değişiklikler dışında değişiklik olmaz” demesiyle sıkıntıların başladığını anlatan Eroğlu, şöyle devam etti:

“Bu arada Aralık 2002’de Anavatan Türkiye’de iktidar değişikliği oldu. AK Parti iktidara geldi. Şubat 2003’te de Rum lider Klerides seçimi kaybetti ve yerine Papadopulos seçildi. Biz bir Bakanlar Kurulu kararı ile 23 Nisan 2003 tarihinde KKTC’den Güney’e, Güney’den de KKTC’ye geçişlerin serbestleştirilmesine yönelik bir dizi düzenleme yaptık. 2003 yılı sonunda seçimler  yapılır ve UBP iktidardan gider, yerine CTP-DP hükümeti kurulur.

Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir inisiyatif üstlenir. Taraflar Şubat 2004’te ortaya konulacak bir Plan’ı kabul edecekleri konusunda  söz vermeleri ile birlikte New York’a davet edilir.

Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004 tarihinde GKRY ve KKTC’de ayrı ayrı fakat eşzamanlı olarak düzenlenen referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına sunuldu.

Rum halkının yüzde 75’i Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı kendileri için getireceği pek çok zorluğa rağmen yüzde 65 oranında,  verilen vaatlere güvenerek Plan’a ‘evet’ dedi.  Ama 1 Mayıs 2004’te Rumlar AB’ye alındı.”

REFERANDUMUN ARDINDAN AB’NİN YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ’NÜ KABUL ETMESİ…

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, AB’nin referandumların hemen ardından Yeşil Hat Tüzüğü’nü kabul ederek, belirli bir miktara kadar Güney ve Kuzey’den alışveriş yapılabilmesini kararlaştırdığını anlatarak, aynı süreçte Kıbrıs Türklerine izolasyonun bir ölçüde giderilebilmesi amacıyla Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün de gündeme alındığını, ancak tüzüğün Rum tarafının vetosu nedeniyle geçirilemediğini anlattı.

“Kıbrıs konusunda 2004 Annan Planı referandumunun ardından 8 Temmuz 2006 tarihinden itibaren yeni bir görüşme sürecinin başladığını anlatan Eroğlu, bu sürecin  2008 yılı Mart ayına kadar o dönemdeki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos arasında devam ettiğini belirtti.

2008 Şubat ayında Papadopulos’un seçimi kaybetmesinin ardından AKEL lideri Dimitris Hristofyas’ın Rum liderliğine seçildiğini, bunun ardından 21 Mart 2008’de bir açıklama yapılarak görüşmelere bir çerçeve çizildiğini, 23 Mayıs 2008’de yeni bir açıklama yapıldığını, bunu 1 Temmuz 2008’de bugün hala Türk tarafının karşısına çıkarılan çerçevenin çizildiğini ifade eden Eroğlu, şöyle devam etti:

“Bu çerçevede Türk tarafınca tek egemenlik kabul edildi. 3 Eylül 2008’de ise o dönemdeki Cumhurbaşkanı Sayın Talat ve Rum lideri Dimitris Hristofyas arasında görüşmeler başladı. Nisan 2009’a kadar görüşmeler devam ettirildi. 19 Nisan seçimlerinde benim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilmemin ardından ise benimle Sayın Hristofyas arasında görüşmeler devam ediyor. Ben göreve geldikten sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ki Moon’a bir mektup yazarak görüşmelere devam etmek ve bir an önce bir anlaşmaya varılmasını sağlamak istediğimi bildirdim. Görüşmelere başladık ve son olarak 18 Kasım 2010 tarihinde New York’ta ilk üçlü toplantıyı gerçekleştirdik. Bu toplantıda Ocak ayı sonunda yeniden bir üçlü toplantıda bir araya gelmeye karar vermiştik. O toplantı 26 Ocak’ta gerçekleştirildi.

Bu toplantıda Güvenlik ve Garantiler dışındaki beş başlıkta, büyük ölçüde Özel Temsilciler seviyesinde yoğunlaştırılmış görüşmeler yapılabileceği, bu bağlamda Toprak başlığının kriterlerinin, toprak ayarlamasına tabi olacak bölgeler içerisindeki mülkiyet rejimi, toprak transferinin hangi otoriteler eliyle yapılacağı, toprak devrine ilişkin yetki alanı meseleleri ve benzeri konular dahil müzakere edebileceği söylenmiştir.

İkinci adım olarak, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri  nezdinde yine bir üçlü toplantı yapılarak, bu çerçevede adada gerçekleştirilmiş olan müzakerelerde kaydedilmiş gelişmelerle ilgili bir durum değerlendirmesi yapılabileceği ve yüksek seviyede dörtlü/beşli bir toplantı için hazır olunup olunmadığına karar verilebileceği belirtilmiştir.

Bahse konu yüksek seviyede bir toplantıya hazır olunmadığı sonucuna varılması durumunda, adaya dönülerek anılan beş konu arasında ve toprak ayarlamalarında belirtilen kriterler çerçevesinde, bir al/ver çalışması yapılabileceği ve bu beş başlığın ana konularını sonuçlandırmaya çalışılacağı aktarılmıştır. Bunun mümkün olmaması durumunda da ana konularda ayrışan noktaların minimuma indirilme çalışması yapılması öngörülmüştür.

Bir sonraki adım olarak, Mart ortalarında Genel Sekreter nezdinde yeniden üçlü bir toplantıda bir araya gelinmesini ve geriye kalan ayrılık noktalarının çözümü için bir al/vere gidilmesi önerilmiştir.
Toplantıyı izleyen günde, Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rum tarafı, Türkiye ve Yunanistan ve adadaki iki tarafın kabul etmesi durumunda İngiltere’nin de katılımıyla yüksek seviyede dörtlü / beşli bir toplantının BM tarafından düzenlenebileceği vurgulanmıştır.”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, prosedüre yönelik olarak hakemlik konusunda Rum itirazlarını da göz önünde bulunduran Kıbrıs Türk tarafının  4’lü/5’li toplantı süresince ve sonrasında hakemlik olmayacağını kabul etmeye hazır olduğunu da açıkladığına işaret ederek, “Bugüne kadar Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Avrupa Birliği konuları ele alındı ancak dişe dokunur, can alıcı noktalarda bir uzlaşma sağlanamadı” dedi.

“BARIŞ İSTİYORUZ AMA …”

Eroğlu, şimdi BM Genel Sekreteri’nin raporunun beklendiğini ifade ederek, “Bakalım ne olacak...” diyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Mayıs ayında Rum kesiminde milletvekilliği  seçimleri var. 2012’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB Dönem Başkanı olacak. 2013’de Şubat ayında ise Başkanlık seçimine gidilecek. Rum tarafı isterse bu iş bir hız kazanır ve Mart sonu bir antlaşmaya varılabilir. Bize göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ülke ile Avrupa Birliği Rum tarafını doğru yolu izlemesi için teşvik etmelidir. Biz Kıbrıs’ta barış istiyoruz ama bu nasıl olursa olsun bir antlaşmaya imza atacağımız anlamına gelmiyor.”

“KIBRIS’TA İKİ HALK, İKİ DEMOKRASİ VARDIR”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs’ta iki halk, iki demokrasi olduğunu vurgulayarak, imzalanacak antlaşmanın Kıbrıs Türk halkına güvenlik sorunları yaratmaması, iki kesimliliği ortadan kaldırmaması gerektiğini vurguladı.

Eroğlu, “İmzalanacak antlaşma bizim için yaşamsal önemi olan Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini sulandırmamalıdır” diyerek, yapılacak anlaşmada 1974 öncesi yaşananları ve bugün var olan gerçekleri dikkate alınması gerektiğini kaydetti.

“Bulunacak antlaşma Türk-Yunan dengesini bozmamalı, yeni çatışma potansiyelleri içermemelidir” diyen Eroğlu, Kıbrıs  konusunun daha fazla askıda kalmaması gerekliliği üzerinde durdu.

Kıbrıs Türk halkının çözümsüzlük ortamında suçsuz olmasına karşın çözümsüzlüğün mağduru olduğuna işaret eden Eroğlu, şunları söyledi:


“Kimsenin benim barışsever halkıma, sadece ve sadece özgürlük, egemenlik, barış ve refah mücadelesi veren halkına, komşu halkın hiç bir hakkında gözü olmayan insanlarıma daha fazla bu mağduriyeti yaşatma hakkı yoktur.

Kıbrıs Türk halkına uygulanmakta olan ambargolarla izolasyon Avrupa Birliği başta olmak üzere medeni dünyanın bir ayıbıdır. Başından bu yana tüm uzlaşma çabalarına olumlu yaklaşan Türk tarafı cezalandırılırken, egemenliğini üzerimize, Kıbrıs’ı Yunan hegemonyası altına sokmaya çalışan Rum tarafının ödüllendirilerek Avrupa Birliği üyesi yapılması büyük bir ayıptır.”


“…TABAN TÜRKİYE’Yİ ANAVATAN OLARAK GÖRÜR…”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, kendisini cumhurbaşkanı yapan siyasi ortam, parti ve  tabanın Türkiye’yi “Anavatan” olarak gördüğünü  de ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben köklerimin Kayseri’de olduğunu gururla söylüyorum. 1974 öncesi gelen bizlerle 1974 sonrası gelip vatandaşımız olan kardeşlerimiz arasında bir fark olmadığını vurguluyorum. 1985’te Başbakan oldum, 1986’da rahmetlik Özal’la ilk protokolü imzaladım. O protokolledir ki KKTC’de alt yapı hamlesi başladı. Bizim aramızdaki ilişki bir çıkar ilişkisi değildir. Bizim aramızdaki ilişki Sayın Çiçek’in de vurguladığı gibi bir kardeşlik ilişkisidir. Biz ortak bir Dava’nın, Ulusal Kıbrıs Davası’nın savunucuları, yürütücüleriyiz.”

NEDİR BU DAVA…

Eroğlu, “nedir bu dava” sorusunu sorarak, “Özünde Yunan yayılmacılığına karşı bir davadır. Bu dava Balkanlar’da ve Ege adalarında yok edilen Türk varlığının Kıbrıs’ta da yok edilmemesi, Kıbrıs Türkü’nün özgür yaşaması, Anavatan Türkiye’nin dört bir tarafının sarılmaması davasıdır” dedi.

Kendisinin Türkiye ile ilişkileri hep sıcak bir şekilde devam etmesini sağlamayı, devam ettirmeyi hedeflediğini vurgulayan Eroğlu, bunun dün, bugün ve yarın böyle olduğunu ve olacağını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının çoğunluğunun kendisi gibi düşündüğünden emin olduğunu anlatarak, şöyle konuştu:

“Ben Türkiye-KKTC ilişkilerinin maddi bedellerle, maddi karşılıklarla konuşulmasını doğru bulmam ama şunu da söylemek zorundayım; Kıbrıs Türk halkı çok uzun mücadelelerden sonra belli bir noktaya geldi. Bugün devletimizi, topraklarımızı elimizden almak isteyen Güney Kıbrıs’a karşı mücadelemiz devam ediyor. Burada bir gelir seviyesi oluşmuşsa Anavatan Türkiye bundan gurur duymalı, bunu sevinçle karşılamalı.”

KKTC AMBARGO VE İZOLASYON ALTINDADIR.

Eroğlu, KKTC’nin ambargo ve izolasyon altında olduğunu söyleyerek, KKTC’nin Malta, Girit, Sicilya, Rodos, Güney Kıbrıs’tan bir eksiği olmadığını; aksine fazlası olduğunu ama onlar kadar gelişmiş olmamasının nedeninin ambargolar olduğunu kaydetti.

Konuşmasına “Adaların ekonomileri turizme, hizmetler sektörüne bağlıdır. Adalar ana kıtadan etkilenir, beslenir” diye devam eden  Eroğlu, bunlar göz önünde bulundurulmadan yapılan değerlendirmelerin hatalara neden olabileceğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, kendisinin cumhurbaşkanı olarak partiler üstü bir konumu olduğunu ve bu konumuyla hükümet icraatlarına, iktidar-muhalefet çekişmelerine girmeyi doğru bulmadığını belirterek,  “Ama şunu da söylemek durumundayım;  halkımızın huzurlu olması masa başında Kıbrıs Türk halkının ve Anavatan Türkiye’nin haklarını savunan  bizleri olumlu yönde, huzursuz olması ise olumsuz yönde etkiler. Son olaylar Rum tarafını sevindirmiştir” şeklinde konuştu.

Rumların KKTC’deki olayları kendi çıkarları için kullanmaya yönelik fırsat kolladığını söyleyin Eroğlu, hedefin Kıbrıs Türk halkının maaşını, gelirini azaltmak olmaması gerektiğini belirterek, bunun için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

“Türkiye’den su getirilmesi projesi yaşama geçmeli. Türkiye’den buraya elektrik enerjisi aktarılmalı. Turizmdeki yatak kapasitesi artırılmalı, yıllardır bitmeyen oteller bitirilmeli, havayolu  taşımacılığındaki sıkıntılar geride kalmalı. Üniversitelerimize Türkiye’den gelen öğrenci sayısı Türkiye’de kurulan Vakıf üniversiteleri nedeniyle azalmıştır, mutlaka artırılmalı. Mali tedbirler  alınırken ekonomimizi büyütecek bir kaynak ortaya konulmalı ve özel sektöre öncelik verilmeli. Anavatan Türkiye’den çok daha fazla yatırımcı Kıbrıs’a gitmeli, bunun için gereken teşvikler sağlanmalıdır. Türkiye’den çok daha fazla turist ülkemizi ziyaret etmelidir. Gerek KKTC hükümeti gerekse Türkiye bunun için gereken adımları ivedi olarak atmalıdır. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için dizi filimler, sinema filmleri, karşılıklı kültür-sanat etkinlikleri ve temaslar yapılmasına önem verilmelidir.”

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğünü ifade eden Eroğlu, “Biz kardeşiz. Kardeşler arasında aile içinde zaman zaman böyle şeyler olur ama bunlar aşılır. Altını çizerek vurguluyorum: Biz kardeşiz. Aynı kökten geliyoruz. Dinimiz, dilimiz, sevincimiz, kederimiz birdir. Bayramlarımız aynidir. Çıkış yolu karşılıklı sevgi, saygı ve güvenle ortak hedeflerimize birlikte yürümektir. Projeler yaparak sorunlarımızı aşmamız, ortaya çıkan sıkıntıları gidermemiz mümkündür.”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, KKTC’nin bazı ekonomik tedbirlerin mutlaka alınması gerektiğini vurgulayarak, bu nedenle imzalanan protokollerin altında kendisinin de imzası bulunduğunu söyledi.

“Ama bunlar yapılırken kapanmayacak yaralar açılmamasına dikkat gösterilmeli, diyalog yolu izlenmelidir” diye konuşan Eroğlu, bazı marjinal grupların söylediklerinin Kıbrıs Türk halkının bütününü asla bağlamayacağını kaydetti.

Derviş Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının arasında küçük bir azınlığın Türkiye’ye karış olabileceğini ama genelde Kıbrıs Türk halkının anavatanına şükran duygularıyla dolu olduğunu belirterek, “Aramızda olan bazı kişiler anavatanlı kardeşlerimize sempati ile bakmayabilirler.  Ama biliniz ki bunların toplandığı partilerin tümünün oy oranı yüzde biri geçmez” ifadesini kullandı.

“Ben yılardan beri söylüyorum; KKTC ve KKTC halkı anavatansız olamaz ve halkımız bunun bilincindedir” diye konuşan Eroğlu, “Biz bunları aşacak kadar sağlam bir geçmişe ve kader birliğine sahibiz” dedi.

Bu haber toplam 1667 defa okunmuştur
Eroğlu, Beykent Üniversitesinde konuşma yaptı Haberi

YORUMLAR
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
DİĞER HABER BAŞLIKLARI
KIBRIS GÜNDEMİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2008 - 2021 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Mail : | Yazılım: Doğru Ajans