Cenk Mutluyakalı

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Cenk Mutluyakalı

Ben böyle bir anlaşma duymadım 26.09.2011

26 Eylül 2011 Pazartesi Saat 12:27

 

“İçeriğe bakmak gerek. Ama böyle bir anlaşma hiç duymadım ben...”

 

Önce Kıbrıslı Rumlar, “petrol arayacaklarını” açıkladı...

- “İzin vermeyiz..”

- “Müdahale ederiz” gibi tehditler geldi, özellikle Türkiye’den.

Sonra güneyde “sondaj” başladı...

Yine Türkiye’den geldi ilk tepkiler,

“Biz de kendi bölgemizde sondaja başlar, kendi aramamızı yaparız...”

“Askeri seçenek masada yok” dendi.

Yani ilk günlerdeki o “asma kesme vurma” imaları, yerini biraz daha aklıselime bıraktı.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ise bir “seyir” hali vardı,  “Cumhurbaşkanlığı-Dışişleri Bakanlığı” tartışması dışında, pek de “bilgi” yoktu.

New York’un birkaç gün öncesinde, Cumhurbaşkanı Eroğlu gazete yöneticileri ile bir araya geldiğinde dahi “imza”dan söz etmemişti çünkü kanımca, “haberi yoktu” daha.

Başbakan genelde, kendisine yöneltilen sorulara “henüz bilgimiz yok” yanıtı veriyordu.

Ve New York’ta önceki gün “TC-KKTC KITA SAHANLIĞI SINIRLANDIRMA ANLAŞMASI” imzalandığı duyuruldu, “flaş gelişme” olarak.

Bu anlaşmaya, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu imza koymuştu.

Yine de kimseler bilmiyordu anlaşmanın içeriğini, neyin sınırlandırıldığını, hangi “sahadan” söz edildiğini.

Sonrasında TC Dışişleri “bir sonraki adımı” açıkladı, bizim BAKANLAR KURULU toplanacak, Türkiye’ye petrol arama izni verecekti.

Nitekim ertesi gün, Bakanlar Kurulu toplandı, bu izni verdi.

Son bir haftanın özeti işte böyleydi...

Doğrusu sokakta insanlar, gelişmelerden pek bir anlam çıkarmış değil.

Ya “iyi olmuş, Rum petrol ararsa biz de ararız” gibisinden yorumluyorlar.

Ya da “işimiz ayın oyun” diye...

Önceki gün, II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı ziyaret ederek gelişmeleri yorumlamak istedim.

Çok uzatmadan, bu röportaja bırakalım sözü.

 

 

 

 

‘HİÇ DUYMADIM’

 

  • C.M: Sizin düşünceniz nedir, en son gelişmeler ve Türkiye ile imzalanan anlaşmayla ilgili?
  • MAT: İçeriktir önemli olan. Onu görmek lazım. Şu anda içeriği kimse bilmiyor. Bir kere kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması ben hiç duymadım.

Türkiye ile yani bizim kuzeyimiz ve Türkiye’nin güneyi arasındaki bölüm için mi imzalandı? Olabilir. Ancak, Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması olur onun adı. Ben sınırımı belirlerim. Bu taraftaki zenginlikler bana, o taraftakiler ona ait... Bizim bildiğimiz böyle olur yani.

 

  • CM: Bu bütün Kıbrıs’ı mı kapsar acaba?
  • MAT : Onu bilmiyoruz işte. Tüm Kıbrıs’ı kapsarsa eğer, o zaman bunun adına Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması demek yanlıştır. Zaten belki de o nedenle Kıta sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması dediler.

 

  • CM: Peki ama bizim Kıbrıs’ın güneyini de kapsayacak şekilde bir anlaşma yapma hakkımız, yetkimiz var mı?
  • MAT: Yok. Ayrıca bir tuhaflık var bu işte. Ama işin aslı, Annan Planı ve sonrasında da vardığımız mutabakata göre, yer altı ve denizaltı zenginlikleri 2 topluma aittir. Federal hükümetin yetkisindedir.

1960 anlaşmasında var olan haklarımız çerçevesinde de, aslında bizim de olan deniz altı zenginliklerini Rum tarafı gasbetmeye yöneldi.

 

PEKİ BİZİM ‘GASP’LARIMIZ?

 

  • CM: Biz bazen 1960 anlaşmasındaki haklarımızı anımsıyoruz ama kuzeydeki malları gaspederken bunu unutuyoruz.
  • MAT: Benim görüşüme göre denizaltı zenginlikleri ortaktır. Yer altı zenginlikleri ortaktır.  Diğer Rum malları konusu zaten çözümle birlikte sonuçlanacak bir mesele.

 

  • CM: Kıbrıslı Rumlar bir sondaj çalışması yaptı ve biz buna itiraz ediyoruz, “Bu zenginlikler ortaktır” diye. Ama kuzeydeki mülkleri aynı  ruhla ele almıyoruz.
  • MAT: Bak sen bir şeyi karıştırdın Cenk. Şu anda olağanüstü koşullar var…

 

  • CM: Olağanüstü koşullarda bizim  bir şeyleri gasbetme yetkimiz var da Rum tarafının yok mu?
  • MAT: Biz de gasbettik. Ama onlar da ediyor, onlar da tüm devleti gasbediyor… Şu anda biz anlaşma olmadan sahilleri nasıl değerlendireceğimize karar veremeyiz maalesef.  Tek başına hareket edebilecek sadece tanınmış olan devlettir. O da Rum tarafıdır. Ancak bizim petrol aramaları ile ilgili itirazımız bana göre meşrudur.

 

  • CM: Peki bu süreç sonrasında “Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir irade var” der misiniz?
  • MAT: İrade sıkıntısı, Eroğlu ve UBP ile zaten her zaman vardı.

 

  • C.M: Tamamen “emir veren” ve “emir alan” ilişkisine dönüşmedi mi bu?
  • MAT: Ona dönüştürdüler. Tabii onlar sondaj yapıyor, bizimkiler sismik araştırma...  Bu da doğru değil ki…

 

  • CM: Ama siz hep derdiniz ki Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye yönetir iddiası yalandır. Biz yönetiyoruz, diyordunuz… Halbuki hiç böyle bir şey görmüyoruz biz…
  • MAT: Türkiye’nin etkisini ben her  zaman kabul ettim. Ama bizim dönemimizde, Kıbrıslı Türklerin iradesinin böylesine ortadan kalktığı bir süreç hiç yaşanmadı.

2004 öncesinde yani biz hükümete gelinceye kadar başı ağrıyan ya elçiliğe ya da kolorduya giderdi. Bizim dönemimizde bu düzeldi. Biz gittikten sonra işin kolayına kaçan hükümet ve Cumhurbaşkanı her şeyi yeniden Türkiye’ye havale etti. Eroğlu dedi ki, haritayı uluslararası konferansta görüşürüz. Yani maksat şu, Türkiye’ye “toprak tavizini sen ver” diyor. Kendi vermek istemiyor. Dolayısı ile böyle bir liderde yetki kalmaz ki!

 

EROĞLU’NUN YETKİSİ

 

  • CM: Eroğlu’nun yetkisi var mıydı New York’ta imza atmaya?
  • MAT: Hukuki yorum yapamam. Bunu ancak hukukçular yapabilir. Ama siyasi bakış açısıyla baktığım zaman, uluslararası anlaşma yapmak için bence en yetkili kişi Cumhurbaşkanıdır.

Cumhurbaşkanları dünyanın birçok ülkesinde anlaşmalara imza atar, tabii hükümetle koordine içerisinde yaparlar bunu.  Bilemiyoruz, belki de telefonla, mesajla koordinesini yapmıştır Eroğlu da. Ama burada Eroğlu’nun imzalama yetkisi yoktur, diyemiyorum.  Cumhurbaşkanı’nın yetkileri anayasada sayılırmış ve içinde uluslar arası anlaşma yapmak yokmuş.  Başbakan’da da yazmıyor bu. Eğitim Bakanı’nda da yazmıyor. Sonuçta halk seçmiş.

 

  • CM: Peki Kıbrıslı Türklerin iradesi nerde ?
  • MAT: Cumhurbaşkanı imzaladı. Tüm yetkileri halk verdi Cumhurbaşkanına!

 

SİZ İMZALAR MIYDINIZ?

 

  • CM: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na Cumhurbaşkanı olarak siz gitseniz, Erdoğan gelse ve “imzalıyoruz” dese ne yapardınız?
  • MAT: Önceden hiçbir istişare yapmadan mı? Orada söyledi ise doğru olmaz tabii, en azından Başbakanı ile konuşması, içeriğini görmesi lazım. Bunun içeriği komik de olabilir. Kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması diyelim ki bu yanlıştır ve aslı Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’dır... KKTC ile yapıyor... KKTC’nin adanın her tarafında münhasır ekonomik bölge iddiası var mı. Güneyle ilgili ise KKTC’nin güneyde “münhasır ekonomik bölgesi” mi var. Bence doğru olanı başka. Kıbrıslı Türkler olarak hakkımız olan deniz altı zenginliklerini, Rum tarafı tanınmış  ülke olarak gasp ediyor. Türkiye’den garantör ülke olarak bize yardımcı olmasını isteyebilirdik.

O zaman, Türkiye ile Münhasır Ekonomik Bölge ya da Kıta Sahası Sınırlandırma Anlaşması yapmazdık, Türkiye ile gasbedilmiş haklarımızı, doğal kaynaklarımızı geri alabilmek için bize destek veren bir ittifak anlaşması imzalardık. Doğru olan budur. Garantör ülke olarak ve Anavatan olarak benim uluslar arası gücüm, tanınmışlığım yok,  o nedenle ben Türkiye ile böyle bir anlaşma yapardım. Bunun mantığı vardır.

 

BU NASIL BARIŞ İNŞAASI

 

  • CM: Bu doğru bir adım mı sizce, liderler en son BM gözetiminde bir araya geldiklerinde barışma s

Bu yazı toplam 17005 defa okunmuştur
YORUMLAR
Bu Makaleye Yorum Yapılmamış.
KIBRIS GÜNDEMİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2008 - 2021 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Mail : | Yazılım: Doğru Ajans