KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Avrupa Parlamentosu (AP) 2011 Türkiye Raporu'nun, Kıbrıs'a ilişkin talihsiz ve gerçeklerle bağdaşmayan değerlendirmeler içerdiğini belirtti.
KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün, Avrupa Parlamentosu 2011 Türkiye Raporu'nu değerlendirdiği yazılı açıklamasında, raporun, Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla Birleşmiş MilletlerGenel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesinde ortaya konan çabalara yardımcı olmadığını vurguladı.
"İlgili üçüncü taraflardan beklenen, Rum tarafını çözüm yönünde cesaretlendirmeleri, en azından Rum tarafını daha da uzlaşmaz kılacak adımlardan kaçınmalarıdır" ifadesini kullanan Özgürgün, raporun,Avrupa Birliği'nin Kıbrıs konusunda bilinen yanlı tutumu çerçevesinde hazırlandığını kaydetti.
"Kıbrıs'a ilişkin paragrafların bu yıl da gerçeklerden uzak bir şekilde ele alındığını, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs'taki olgular yok sayılarak, Kıbrıs konusunun Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile Türkiyearasında bir mesele olduğu izlenimi verilmeye çalışıldığını ifade eden Özgürgün, Rum tarafının muhatabının Türkiye değil Kıbrıs Türk tarafı olduğunu, başta Rum liderliği olmak üzere ilgili tüm taraflarahatırlatmakta fayda gördüğünü vurguladı.
-"Maraş'ın BM'ye devri çağrısı kabul edilemez bir yaklaşım"-
Hüseyin Özgürgün, şöyle devam etti:
"Anavatan Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte Kıbrıs sorununun çözümü konusundaortaya koymuş olduğu samimi ve yapıcı tutumu ortadayken, raporda müzakereler için sözde uygun ortam yaratmak amacıyla Türkiye'ye askerini çekmeye başlaması ve doğrudan ticaretin hayata geçmesini teminen Maraş'ın Birleşmiş Milletler'e devri için çağrıda bulunulması kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Bu konuda ayrıca, Maraş'a ilişkin tüm yetkinin Türkiye'de değil Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarında olduğu gerçeği de göz ardı edilmektedir.
Raporda, 550 sayılı Güvenlik Konseyi kararına atıfla, Maraş yerine Gazimağusa'nın BM'ye devredilmesinden bahsedilmesi, Avrupa Parlamentosu'nun Kıbrıs konusuna ne kadar hakim olduğunu yansıtmaktadır.
38 yıldır adada barış ve huzuru sağlayan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri'nin adadan çekilmeye başlanmasını talep etmek, geçmişte yaşanan acı tecrübeler ışığında, Kıbrıs Türk halkınıngüvenliğini ve geleceğini tehlikeye atmayı önermekle eşdeğer olup, bu yönde tek taraflı bir adım atılması söz konusu değildir."
-"Samimiyetsizliğin bir göstergesi"-
Özgürgün, Kıbrıs Türk halkına yönelik hayatın tüm alanlarını kapsayan izolasyonlar devam ederken, KıbrısTürk halkının temel bir hakkı olan doğrudan ticaretin Maraş'ın devri koşuluna bağlanmış olmasının, AvrupaParlamentosu'nun Kıbrıs konusundaki samimiyetsizliğinin bir göstergesi olduğunu kaydetti.
Türkiye Cumhuriyeti kökenli KKTC vatandaşların, demografik dengeyi bozacakları iddiasıyla, adaya yerleştirilmesinden kaçınılması için Türkiye'ye çağrı yapıldığına dikkati çeken Özgürgün, "Halbuki,Türkiye'nin kendi vatandaşlarını adaya yerleştirme gibi bir politikası hiçbir zaman olmamıştır.
Bilindiği üzere, 1974'den sonra iş gücü ihtiyacına paralel olarak ülkemizde Türkiye kökenli şahıslara istihdam imkanı sağlanmış ve evlilik, doğum veya uzun süreli ikamet vasıtasıyla bu kişiler uluslararası normlar çerçevesinde yasal vatandaşlık hakkı kazanmışlardır" ifadesini kullandı.
KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün, AP raporunda, Kıbrıs Rum yönetiminin sözde münhasır ekonomik bölgesine atıfla, Rum tarafının bu çerçevede yürüttüğü faaliyetlere meşruiyet kazandırılmaya çalışıldığına da iaşret ederek, şöyle devam etti.
"Halbuki, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kıbrıs'ın deniz yetki alanlarına ilişkin olarak adanın iki eşit halkından biri olan Kıbrıs Türk halkının rızası olmadan tek başına karar alabilmesi veya herhangi bir tasarrufta bulunması mümkün değildir.
Rum liderliğinin, müzakerelerin devam ettiği bir dönemde adadaki tansiyonu artırarak Kıbrıs'ın çevresinde yürüttüğü tek taraflı ve gayrı yasal hidrokarbon arama faaliyetlerine göz yumulması, hatta bunların cesaretlendirilmesi, sadece Rum tarafının değil, adada adil ve kalıcı bir çözüme ulaşılması konusunda üçüncü tarafların da samimiyetinin doğal olarak sorgulanması sonucunu doğurmaktadır.
Bu vesileyle,Kıbrıs Türk tarafının Anavatan Türkiye'nin de tam desteğiyle ada üzerindeki ve çevresindeki eşit hak ve çıkarlarını korumak hususunda kararlı olduğunu bir kez daha vurgulamakta fayda görmekteyiz."