Kim bu kadar basit yaşardı ki? 17.10.2011

Yayınlanma: 17.09.2025 18:29 · Yazar: Hüseyin Ekmekçi

Rum eski Maliye Bakanı, şimdi de Rum Müzakere Heyeti’nde, sık sık Türk müzakere heyeti ile ekonomi konularını konuşan isim… Sarris… Ne kötü değil mi? “Cinsel tercihi nedeniyle tutuklandı…” Bizde de tartışma bu noktadan yaşanıyor. Öyle mi oysa? 17 yaşında… Sabıka dosyası kabarık… Gasp, darp, hırsızlık… Bir delikanlıyla, suç merkezi haline gelen Suriçi’nde… Sarris’in cinsel tercihine elbette saygı duyuyorum. Sarris ile aynı tercihte bulunanlara da saygım sonsuz. Ama herkes Sarris gibi mi yaşıyor hayatını? Suriçi’nde… Dereboyu’na “İllallah” dedirten 17 yaşındaki bir “suça eğilimli” gençle… Üstelik de “para verip vermediği tartışma konusu…” Avukat “para yok, onlar sevgili” diyor… Ama birçok insan da işin içinde “para” olduğunu söylüyor. “Para ile kadın ticaretine” karşı çıkanlar… “Erkek bedeninin” para ile kullanılmasına ise, “O onların cinsel tercihi” gibi mi yaklaşmalı… Olayın içinde Kıbrıslı Rum bir siyaset adamının olması hepimizi şaşkına çevirdi elbette… Ama kim cinsel “tercihini” bu kadar “bayağı” yaşar. Bu ne pervasızlık… Olaya bir de bu açıdan bakmakta yarar vardır. Elbette kişiler “cinsel eğilimi” nedeniyle yargılanamaz. Benim bir “kadından” hoşlanmam ne kadar doğalsa… “Bir kadının başka bir kadından…” “Bir erkeğin başka bir erkekten” hoşlanması da o kadar doğaldır… Ama bu olayda “doğal” olmayan bir şey vardır… Rum bir siyaset adamı bir “suç çetesinin” ortasında cinsel tercihini “işin içine para” katarak yaşıyorsa, bunu da tartışmamız gerekmektedir. 18 yaş altındaki gençlerin “para sıkıntısını” fırsat bilerek, bunu kullanmak da en az, “kadın pazarında” para saçmak kadar, hatta daha fazla sakıncalıdır. Sarris, cinsel tercihi ile değil… Ama “tercihini yaşama tercihi” ile kafaları bulandırmıştır… Hem basit… Hem korkusuz… Hem sorumuz… Zira Sarris “herhangi biri” değildir… Eroğlu hedef şaşırtmayı başardı Dikkatler, bir anda, “ya bu kadar para nereden geldi?” sorusundan geri çekildi, “Kamuoyuna nasıl sızdı” noktasına çekildi. Oysa, “sızdığı” kadar, “nasıl geldiği” de önemlidir elbette. Eroğlu’nun hesabında 2.5 milyon TL olması gayet doğal olabilir. Bunun elbette izahı vardır. Ancak burada tuhaf olan başka bir şey vardır. Bu olay 10 Eylül tarihinde Afrika Gazetesi tarafından deşifre edildi, kimse açıklama yapmadı… Aynı olay 12 Eylül Pazartesi günü Kıbrıslı Gazetesi’nde manşet yapıldı, kimseden ses çıkmadı. Bu arada, Derviş Eroğlu, “Bu para benim. Şu bankadaki hesaplarımı bir araya topladım ve başka bir bankaya yatırdım” açıklaması yapsa, daha şeffaf olmaz mıydı? Yapılması gereken buydu. Bu yapılmadı. Sonra Sonay Adem, “Yarın açıklama yapacağım” dedi… Perşembe günü bu açıklama yine yapılabilirdi, yapılmadı… Oysa yapılsaydı, Erıoğlu da daha rahat olurdu, herkes de… Şimdi kimse, “Eroğlu’nun parasını tartışmıyor. Cadı avı başlamış durumda. Ekranlarda ve gazetelerde “ağlaşan aslanlar” dikkati başka yere çekiyor. Ve ben diyorum ki… “Elbette banka suç işlemiştir.” Bunu tartışalım… İki kelam da “15 günde bir bankaya yığılan 2.5 milyon TL için” edilse, daha mutlu olacak herkes…     Eroğlu’nun elindeki belge Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nun elinde bir belge var… Bu belgede de, “Başbakan İrsen Küçük’ün hesaplarını araştırdığı” bilgisi var. Yani, Vakıflar Bankası’na bir yazı yazan Başbakan Küçük, “Cumhurbaşkanı’nın hesaplarını” soruyor. (Bunu Başbakanlık Denetleme Kurulu da yapmış olabilir…) Eroğlu banka yönetimi tarafından uyarılıyor… Cumhurbaşkanı da parasını çekip HSBC’ye yatırıyor. Sonra hesap ortaya çıkıyor… Cumhurbaşkanı “verilemeyecek hesabım yok” diyor… Kafam bulanıyor… Verilemeyecek hesabı yoksa, Cumhurbaşkanı hesabını neden yerel bir bankadan, “uluslararası bir bankaya” kaçırıyor?.. “Verilemeyecek hesabı olmayan” Cumhurbaşkanı, neden bu gizliliğe sarılıyor?..